Her birimiz; hayatlarımızda farklı alanlarda, eş zamanlı bir şekilde mücadele edip, her daim bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Zorluk ve belirsizliklerin yoğun olduğu içinde bulunduğumuz konjonktürü de düşünerek, zaman zaman çaresiz ve ümitsiz hissettiğimiz anlarla karşı karşıya kalıyoruz. Gerek sosyal ekosistemimizde gerek iş yaşamımızda ve aile dinamiklerimizde olsun, olaylara ve kişilere yaklaşımımız; sadece kendi iç huzurumuzu değil, aynı zamanda çevresel durumları da derinden etkiliyor. Durumları algılamamız ve bunlara yanıt verme şeklimizin pozitif bir zihniyet çerçevesinde olması, bulunduğumuz farklı okazyonlardaki hallerimizi nasıl dönüştürebileceğimizi net bir şekilde belirliyor aslında. Bir önceki yazımda, hayatımızda iletişimin yeri ve yaşamlarımızı ne denli güçlü bir şekilde etkilediğine değinmiştim. Bu yazımda ise, daim kılmamız gereken iletişimimizdeki bakış açımızın; insanı dönüştüren güçlü otoritesinden bahsedeceğim.
Gerçek şu ki; iş, sosyal ve aile yaşamlarımızı dönüştürmek ve olumlu kılmak için tek ve en büyük “otorite” kendimizden başkası değil… Kendimiz derken; hayatımızı olumlu yönde etkilemesini sağlayan pozitif yaklaşım ve bakış açımızdan bahsediyorum. Bu kapsamda, dış faktörler ve koşullar tecrübelerimizi her ne kadar etkilese de yaşamlarımızın gidişatını şekillendiren nihai olgu; kendi tutumlarımız, eylemlerimiz ve seçimlerimizdir.
İş yaşamımızda kendimizce oluşturduğumuz bilinç, iş ahlakımız ve iş çevremizle sahip olduğumuz iletişim becerilerimiz mesleki başarımızı ve memnuniyetimizi büyük ölçüde etkiliyor. Olumlu bir tutum sergileyerek, zorlukları büyüme fırsatları olarak kabul etmeli ve bu sayede, iş arkadaşlarımızla etkin bir iş birliği yaparak, kişisel ve kurumsal başarı için tatmin edici ve üretken bir çalışma ortamı yaratmalıyız.
Öte yandan, iyimser bir bakış açısına sahip girişimciler ve profesyoneller, zorlukların üstesinden gelmek, değişime uyum sağlamak ve fırsatları yakalamak için her zaman çok daha donanımlıdır. Yaşadıkları aksilikleri; öğrenme deneyimi olarak görür ve engelleri aşmaya yönelik kararlılık beslerler, ki bu da pozitif bakış açısına sahip olmasının mihenk taşlarından biridir.
Ayrıca, pozitif düşünce gücünün işyerlerinde bulaşıcı olduğuna inanıyorum. Öyle ki, ekip çalışmasına, iş birliğine ve üretkenliğe yüksek oranda ilham verir. İyimserlik ve takdir kültürüne sahip liderler, çalışanlarının tüm potansiyellerini ortaya çıkarmalarını sağlar. Başarıları takdir ederek, destekleyici bir çalışma ortamına teşvik eder. Tabii ki bu esnada da büyüme zihniyetini benimseterek ortak hedeflere ulaşmaya kararlı, motive olmuş bir işgücünü de entegre ederler.
Yaşamımızın çok büyük yerini kaplayan sosyal çevremizdeki “biz”, pozitif bir yaklaşım ve empati yeteneğimizle, karşılıklı anlayış ve desteğin var olduğu olumlu bir ortamı rahatlıkla yaratabiliriz. Tüm olaylara pozitif enerji ile yaklaşmak, ilişkilerimizin ve içinde yaşadığımız toplum ve toplulukların kalitesini şekillendirmede şüphesiz ki çok önemli bir rol oynuyor. Diğer bir deyişle, hayatın parlak tarafına odaklanarak, kendimize ve çevremizdekilere cesaret vererek, değerli ve güçlü hissettiğimiz bir yaşama sahip olabiliyoruz.
Yanı sıra, olumlu bir bilince sahip olmak, geçmişte yaşadığımız olumsuzluklar üzerinde durmak yerine, keyifli yeniklere odaklanmamızı sağladığı da bir gerçek. Bu bilince sahip bireylerin, karşılıklı ortak zemin aradığı, karşısındakini dikkatle dinlediği ve fayda sağlayan çözümlere yöneldiği yadsınamaz bir gerçek. Bu sayede, sağlam temeller üzerine kurulu sağlıklı ve güçlü ilişkiler ve aydın bir topluma sahip olabilme gücünü yakalayabiliriz.
Aile yaşamının içinde tutum, davranış ve hatta iletişim kalıplarımız sevdiklerimizin dinamiklerini ve huzurunu derinden etkiliyor. Empati, anlayış ve yapıcı iletişime öncelik vererek, güçlü aile bağlarını oluşturarak besleyebilir, aidiyet ve güven duygusunun dinginliği ile tüm zorluklar da birlik içinde rahatlıkla aşılabilir.
Öyle ki, iyimserliği ve dayanıklılığı model alan biz ebeveynler, çocuklarımızın kendilerini güvende hissettikleri, desteklendikleri ve potansiyellerini keşfetmeye yönelten; besleyici bir ortam sağlamaya çalışıyoruz. Olumlamalar ve yapıcı geri bildirim yoluyla çocuklarımıza güven, öz saygı ve aidiyet duygularını aşılamak ise başlıca misyonumuz. Aslında işin özü; pozitif yaklaşımın dönüştürücü gücüne sahip olmak elimizde… Bu iletişim tekniği, sosyal etkileşimlerden iş yaşamımıza ve aile dinamiklerimize kadar tüm hayatımızı her yönüyle sarıp sarmalıyor. Her birimiz; iyimserliği, olumlama ve empati yapabilmeyi benimseyerek sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler geliştirebilir, başarıya ulaşabilir ve hayatın kaçınılmaz iniş çıkışları arasında maksimum huzurla yaşayabiliriz. Pozitifliğin dönüştürücü gücünü kullandıkça, sadece kendi yaşamlarımızı iyileştirmekle kalmayıp, aynı zamanda çevremizdekileri de geliştirerek gelecek nesiller için daha parlak ve daha uyumlu bir dünya yaratabiliriz.